BAĞDAT'TA ÖLÜM HALLAC-I MANSUR
( WOLFGANG GÜNTER LERCH )
OKUYUCU NOTLARI:
Kitabın konusu; bir profesörün İran'a seyahati sırasında kaybolması ile onu tanıyan bir dostunun araştırma yapmak için İran'a gidişini konu alıyor. Kaybolan profesörü ararken bir şekilde profesörün günlüğüne ulaşan arkadaşı, profesörün zaman yolculuğu yaparak Hallac-ı Mansur 'un zamanına gider. Hallac-ı Mansur'un yaşadıklarına şahitlikte eden profesör, bir daha geri dönemez.
Kitabın içinde Hallac-ı Mansur'un biyografisi dışında, çok çeşitli felsefe dalları hakkında bilgiler de veren yazar, anlatım dilini ustaca kullanarak bakış açınızı değiştirme imkanı sunuyor.
Kitap 239 sayfadan oluşuyor.
KİTAP NOTLARI
DEŞT-İM KEBİR TUZ ÇÖLÜ:
Kebir Çölü, Kavir-e Namak veya Büyük Tuz Çölü diye de bilinmektedir, İran platosu'nun ortasında yer alan çok geniş bir çöldür. Yaklaşık 800 kilometre uzunluğunda ve 320 kilometre genişliğinde olup yaklaşık olarak 77,600 km²'lik bir yüzölçümüne sahiptir.
PARADEİSOS:
Gelenek ve tarzı bahçe tasarımı ile temsil Pers bahçelerinin veya İran bahçeleri
GAZAN HAN:
29 Rebîülâhir 671'de (23 Kasım 1272) Âbeskûn'da doğdu. İlhanlı Hükümdarı Argun Han'ın oğludur. Çocukluğunu dedesi Abaka Han'ın yanında geçiren Gāzân Han, Abaka Han'ın eşi Despina Hatun'un etkisinde kalarak Hıristiyanlığa ilgi duymaya başlamışsa da dedesi ve babasının Budist olmasından dolayı gençlik yıllarında bu inancı benimsedi. Babası Argun'un İlhanlı tahtına çıkması (1284) üzerine Horasan, Mâzenderan ve Rey valiliğine getirildi ve bu görevini on yıl başarıyla yürüttü. Argun Han'dan sonra tahta çıkan Geyhatu Han'a karşı saltanat iddiasında bulunan Baydu İlhanlı tahtını ele geçirdi, ancak Gāzân Han Baydu'nun hükümdarlığını tanımadı.
Gāzân Han, kumandanlarından halasının kocası Nevruz Bey'in teşvikiyle Elburz'da Lâr vadisinde müslüman oldu ve Mahmud adını aldı (19 Haziran 1295). Kendisiyle birlikte yaklaşık 100.000 Moğol askeri de müslüman oldu. Bu sırada yirmi üç yaşında olan Gāzân Han'ın İslâmiyet'i kabul etmesinde Şeyh Sa'deddin İbrahim b. Sa'deddin Hammûye el-Cüveynî'nin de önemli rol oynadığı bilinmektedir. Gāzân Han, Nevruz Bey başta olmak üzere İlhanlı devlet adamlarının kendisini desteklemeleri sonucunda Baydu'nun saltanat mücadelesini kaybetmesi üzerine ileri gelen devlet ve din adamları tarafından Tebriz'de törenle karşılandı (23 Zilkade 694 / 4 Ekim 1295). Daha sonra Karabağ'a gitti ve burada yapılan cülûs merasimiyle İlhanlı tahtına geçti (3 Kasım 1295). Bazı tarihçiler, İslâmiyet'i devletin resmî dini olarak kabul eden ve Moğollar arasında yayılmasını sağlayan Gāzân Mahmud Han'ın, Baydu ile mücadelesinde müslümanları kendi etrafında toplamak ve siyasî çıkar sağlamak amacıyla bu dini benimsediğini iddia ederlerse de Reşîdüddin onun samimi bir mümin olduğunu söyler. Gāzân Han müslüman olduktan sonra Budist heykellerinin yıkılmasını emretti. Budistler'i İslâm'a girmeye zorladı, hıristiyan ve yahudilerin sokağa özel kıyafetlerini giyerek çıkmalarını istedi. Onun müslüman olmasıyla birlikte hükümdar ve diğer devlet adamlarıyla reâyâ arasındaki dinî ihtilâflar sona erdi. Müslüman halk baskı ve sıkıntılardan, ağır vergilerden kurtuldu. Gayri müslimlerden düzenli olarak cizye alındı. Moğollar yağmacılık ve katliamdan, yakıp yıkmaktan vazgeçip huzur ve sükûn içinde yaşamaya başladılar.
Gāzân Han'ın iktidara gelmesi, Argun Han'ın ölümünden sonra ortaya çıkan siyasî kargaşayı sona erdirdi. Merkezî otoriteyi güçlendirmek suretiyle ülkede huzur ve emniyeti sağlayan Gāzân Han, bu konuda önüne çıkan engelleri aşmak için zaman zaman sert tedbirler almaktan da çekinmedi. Otoritesine engel gördüğü sivilleri ve askerî erkânı, hatta hânedan üyelerini bile idam ettirdi. Haklı haksız birçok insan, bu arada Nevruz Bey ile Vezir Hâce Sadreddin el-Hâlidî de hayatını kaybetti.
İlhanlı tahtında müslüman bir hükümdarın bulunmasına rağmen Anadolu'daki Moğol idaresinde bir değişme ve düzelme olmadı. Anadolu'daki İlhanlı valileri çeşitli bahanelerle Tebriz'e karşı isyan ettiler. 1296 yılında Moğol tümeninin kumandanı Tuğaçar'ın isyanını, ertesi yıl Moğol orduları başkumandanlığının kendisine verilmemesini protesto eden Baltu'nun, 1299 yılında da Baycu Noyan'ın torunu Sülemiş'in isyanları takip etti. Bu isyanlar Anadolu'nun perişan olmasına, halkın daha fazla ezilmesine sebep oldu.
Gāzân Mahmud Han, Memlükler'in içinde bulunduğu karışıklık ve saltanat mücadelesini fırsat bilerek atalarının Memlükler karşısında uğradığı yenilgilerin öcünü almaya teşebbüs etti. Memlükler'in Gāzân Han'a muhalif Moğol kumandanlarını himaye etmeleri de onun intikam duygularını kamçıladı. Suriye ve Mısır'ı topraklarına katmak için büyük bir ordu ile yola çıkan Gāzân Han Bağdat'a vardığında Anadolu genel valisi Sülemiş'in isyan ettiğini öğrendi; Suriye seferinden vazgeçerek kuvvetlerini bu âsi vali üzerine gönderdi. Ancak Sülemiş'in Mardin'i yağmalaması Gāzân Han'ın yeni bir Suriye seferine çıkmasına sebep oldu. Bu haber Kahire'ye ulaşınca Memlük Sultanı el-Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun 1299 Eylülünde Mısır'dan hareket etti. Hama-Humus arasındaki Vâdilhâzindâr'da meydana gelen savaşı kazanan Moğol ordusu (22 Aralık 1299) ileri harekâta devam ederek Dımaşk'a girdi (Ocak 1300). Gāzân Han sonbaharda tekrar dönmek üzere Suriye'den ayrıldı. Ancak Dımaşk'ta bıraktığı kuvvetlerin kumandanı Kıpçak Memlükler'e itaat arzederek 100 günlük bir aradan sonra şehirde hutbeyi tekrar el-Melikü'n-Nasır adına okutmaya başladı. Bunun üzerine aradan beş ay geçmeden Suriye yeni bir Moğol saldırısına uğradı, fakat şiddetli soğuklar yüzünden sonuç alınamadı.
Altın Orda Hanı Taktaga, 1301 yılında Kuzey Azerbaycan'ı istilâ teşebbüsünde bulunduysa da başarılı olamadı. İki yıl sonra kalabalık bir elçilik heyeti göndererek Kuzey Azerbaycan üzerinde tasarruf hakkı istedi, Gāzân Han onun bu isteğini kabul etmedi. Çağatay şehzadeleriyle mücadele eden Gāzân'ın kardeşi ve Horasan Valisi Olcaytu, Ceyhun nehrini geçerek Horasan'da yağma ve tahribatta bulunan Kutluğ Hoca kumandasındaki Çağatay Hanlığı kuvvetlerini geri çekilmek zorunda bıraktı.
Anadolu bu dönemde, Tebriz'deki İlhanlı hükümdarlarının isteğine göre tahta çıkarılan veya azledilen Selçuklu sultanları tarafından idare ediliyordu. Gāzân Han, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Mesud'u tahttan indirip (1296) III. Alâeddin Keykubad'ı (1298), bir müddet sonra onu da azlederek (1302) son Anadolu Selçuklu sultanı olarak kabul edilen II. Mesud'u tekrar tahta çıkardı.
Suriye ve Mısır'a hâkim olma arzusundan vazgeçmeyen Gāzân Han, 12 Nisan 1302'de Papa VIII. Boniface'ye mektup yazarak Memlükler'e karşı hıristiyan devletlerin desteğini sağlamaya çalıştıysa da bir sonuç alamadı. Moğol ordusuyla Memlük kuvvetleri arasında Dımaşk yakınlarında meydana gelen savaş Memlükler'in zaferiyle neticelendi (2 Ramazan 702 / 20 Nisan 1303). Bu yenilgiye çok üzülen Gāzân Han, yeni bir sefere çıkma imkânı bulamadan 11 Şevval 703 (17 Mayıs 1304) tarihinde Kazvin civarında vefat etti. Vasiyeti gereği Tebriz'e götürülerek Şâmıgāzân'da (Şenbigāzân) defnedildi. Saltanat süresinin kısa olması, başlattığı reformlardan çoğunun yarım kalmasına sebep olmuştur. Yerine geçen kardeşi Olcaytu Han iyi niyetli, fakat zayıf bir hükümdar olduğu için Gāzân Han'ın başlattığı önemli hizmetleri devam ettiremedi. Olcaytu'nun ardından çocuk denecek yaşta İlhanlı tahtına geçen Ebû Said Bahadır Han döneminde devletin idaresi uzun süre birbirleriyle mücadele halinde olan devlet adamlarının elinde kaldı. Gāzân Han'ın ölümünden otuz bir yıl sonra İlhanlı Devleti'nin siyasî varlığı böylece sona erdi.
Azerbaycan ve Tebriz'de bulunan Budist mâbedlerini, bu arada babası Argun'un portresinin bulunduğu Tebriz'deki mâbedi de yıktırarak Müslümanlığın yayılmasına yardımcı olan Gāzân Mahmud Han zamanında İslâmiyet geniş ölçüde devlet desteği görmüş, başta Tebriz olmak üzere ülkede birçok dinî müessese kurulmuştur. Gāzân Han Sünnî-Hanefî olmakla beraber Şiî imamlarına ve âlimlerine hürmet eder, onlara düzenli maaş bağlar ve vergiden muaf tutardı. Şiîler'ce kutsal sayılan yerleri ziyaret eder, buralara bağışta bulunurdu. Bundan dolayı bazıları onu Şiî zannetmişlerdir.
Gāzân Han'ın seleflerinden farklı bir yönü de tecrübeli devlet adamlarına itibar etmesidir. Bu sayede iktisadî ve içtimaî hayatı düzene sokmuş, kumandanlara dirlikler tahsis ederek bozulan askerî disiplini yeniden sağlamıştır. Cengiz Han döneminde kurulup Ögedey ve Mengü kağanlar zamanında geliştirilen posta teşkilâtını ıslah etmiş, bu maksatla menzilhâneler kurarak ulakların buralarda kalmasını sağlamış, eskiden olduğu gibi evlere girip halkı rahatsız etmelerini yasaklamıştır. Zamanında basılan sikkelerin üzerinde Moğolca "Tengriyin küçündür" (Tanrı'nın gücü ile) ibaresiyle Arapça ve Tibetçe yazılar vardır. Sikkelerdeki bu ifadelerden, kendisini "semanın kudretiyle tahta çıkmış bir hükümdar" olarak tanımladığı anlaşılmaktadır.
Çin'deki büyük hanlığa tâbi olmaktan çıkan ve sadece kendi adına hutbe okutup para bastıran Gāzân Han, başta maliye ve adliye teşkilâtı olmak üzere bozulmuş olan devlet kurumlarını yeni baştan düzenledikten sonra tarımı teşvik edici tedbirler almış, toprağın verimini arttırmak için Azerbaycan ve İran'da sulama kanalları açtırmıştır. Çıkardığı bir kanunla yıllardan beri işlenmemiş toprakları topraksız köylülere dağıtmış ve onlardan ilk yıl için vergi almamıştır. Bu kanun gereğince sahipli olmasına rağmen işlenmeyen topraklar topraksız kimselere dağıtılmış, böylece halkın geçim sıkıntısı azaldığı gibi devletin de geliri artmıştır. Devlet memurlarının suistimallerini önlemek amacıyla hemen her alanda sıkı bir denetim sistemi geliştirilmiş, alınan tedbirler sayesinde devletin yıllık geliri 1700 tümenden 2100 tümene (yaklaşık 3 milyon altın) yükselmiştir. Tıp, astronomi, kimya ve el sanatları başta olmak üzere hemen her alanda ilerleme kaydedilmiştir. Tebriz civarında kurulan rasathânenin yanında bir de medrese açılmıştır. Çok sayıda köprü, mescid, kütüphane, medrese ve bahçe yapılmış, devlet merkezi Tebriz ve diğer İlhanlı şehirleri dinî ve sivil mimarinin şaheserleriyle süslenmiştir. Reşîdüddin Fazlullah, şimdiye kadar yıkmaktan başka bir şey yapmamış olan Moğollar'ın inşa faaliyetlerine bu dönemde başladıklarını söyler.
Gāzân Han, kendisi için Tebriz'in batısında ismine izafeten Şâmıgāzân adı verilen yerde bir türbe, etrafına da çeşitli hayır müesseselerinin inşa edilmesini emretmiştir. Yapımına 16 Zilhicce 696'da (5 Ekim 1297) başlanan bu külliyeye Ebvâbü'l-bir, daha sonra da Gāzâniyye adı verilmiştir. Gāzâniyye'de bir cuma camii, bir hankah, Şâfiî ve Hanefîler için birer medrese, çocuklar için mektep, seyyidlerin kalması için dârüssiyâde, ayrıca dârüşşifâ, kütüphane, beytülkārûn, beytülmütevellî, havuzhâne, hamam ve rasathâne bulunuyor, masraflar külliyeye tahsis edilen vakıfların gelirleriyle karşılanıyordu. Külliyenin tamamlanmasından sonra etrafında küçük bir şehir oluşmuş, buraya türbenin yapımından sonra Şenbigāzân denilmiştir (Fuâd Abdülmu'tî es-Sayyâd, s. 337).
Ayrıca ülkenin çeşitli yerlerinde çok sayıda hayır eseri yaptıran Gāzân Han bunlara vakıflar bağlamış, kimsesizlerin defin masraflarının sağlanması, fakir ve dul kadınlara yardım edilmesi, sahipsiz çocukların yetiştirilmesi, köprü ve yolların tamir ve bakımı, hatta kış mevsiminde aç kalan kuşlara yem verilmesi gibi çok çeşitli işlere kurduğu vakıflardan para ayırmıştır.
Gāzân Han yabancı ülkelerle diplomatik münasebetler kurmuş, Bizans İmparatoru II. Andronikos, Fransa Kralı IV. Philip, İngiltere Kralı I. Edward, Aragon Kralı II. James, Papa VIII. Boniface'e elçi göndermiş ve mektup teâtisinde bulunmuştur.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
AVESTA İMANLILARI ( ZERDÜŞ İNANCI ):
Zerdüş inancında kutsal kitap. Avesta kitabı
AMESHA SPENTAS ( Spenta Mainyu):
Spenta Mainyu, eski Fars mitolojisinde, yaşamın tanrısı ve iyi ışık olarak kişileştirilen karakter. İkiz kardeşi Angra Mainyu karanlık tanrısıdır ve aralarında sonsuz bir savaş vardır. Bu dinin kitabı sayılan Gatalar'ın bir bölümünde, ikisinin de Ahura Mazda'nın oğulları olduğu anlatılır.
VOHU MANAH:
Zerdüştçülük dininde, nebi Zerdüşt'e Tanrı Ahura Mazda'ın öğretisini vahyeden melek.
SAKALİBA ( saqaliba ):
İngilizcesi Āaqāliba. Ortaçağ Arapça kaynaklarında Slavlara ve Orta ve Doğu Avrupa'daki diğer insanlara veya geniş anlamda Avrupalı kölelere atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir. Beyaz köleler.
ZENCİBAR ( ZENZİBAR ) VE ZENC HALKI:
İngilizcesi zanzibar veya zengibar. Afrika kıtasının doğusunda Tanzanya'ya bağlı iki adadan oluşan özerk yönetilen bölge. Ana ada Zanzibar ve Pemba Adası adası olmak üzere iki adadan oluşan yönetsel bölgenin başkenti Stone Town'dır. Ekonomi, baharat üretimi ve turizme dayalıdır.
ZENC İSYANI:
M.S. 869 yılında doğu Afrika’dan ve zengibar’dan (bugünkü Tanzania) zorla yakalanarak getirilen ve savaş esiri konumunda bulunan zenci kölelerin Abbasi İmparatorluğuna karşı başlatmış oldukları isyandır, 14 yıl sürmüş imparatorluğu sarsmış ve 883 yılında güçlükle bastırılmıştır.
KITAY ÜLKESİ:
Bugünkü Çin'dir. Göktürk Devletinin yıkılışından sonra, bazı göçlere rağmen Oğuzlar, VIII-X asırlarda, işgal ettikleri geniş sahaları muhafaza ediyorlardı.Fakat bu asrın başlarında Şimali Çin ve Mançurya'da Kıtay Devleti kurulduktan sonra, 924'de, Orhun havalisine saldırması ve artan nüfus kesafeti Türk halklarının birbirlerini sıkıştırmalarına ve yurtlarını bırakıp göçmelerine bir başlangıç teşkil etti. Filhakika, Göktürklerden sonra Uygurlara tabi olan ve onların kültür tesirinde kalan bu KITAY (Çince Ki-tan)ların dili Moğolcaya yakın olup Uygur Alfabesini almışlar ve Çin'e hakim olunca Moğolistan'da hüküm süren Kırgızları tardedip onları eski vatanları olan yukarı Yeni-sey havalisine püskürtmüşlerdi. Bunların hakimiyetlerinden sonra Çin ülkesi de artık Kıtay adını almış ve bu isim Türklerden Parslara ve Ruslara geçerek bugüne kadar yaşamıştır.
MUTEZİLİLER:
Mu'tezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mu'tezile, kelime olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir.
Abbâsîler döneminde en parlak günlerini yaşamış olan Mu'tezile daha sonra etkinliğini hatta bir mezhep olma hüviyetini dahi yitirmiştir. Mu'tezile günümüzde başlı başına bir mezhep olarak mevcut olmamakla birlikte Mu'tezile'nin bazı görüşleri Şîa'nın Caferiyye ve Zeydiyye kolları ile Hâricîliğin İbadiyye kolunda yaşamaya devam etmektedir.
NİMETULLAHİ TARİKATI:
Ni’metullah’îyye, Ni’metallahîlik, ya da Ni’metullahî Tarikâtı (Farsça: نعمتاللهی); Emir Nûr’ed-Dîn Ni’metullah bin Mir Abdullah tarafından 14. yüzyılda kurumsallaştırılan Azerî kökenli bir sufi tarikâtı.
Beşinci İmâm Muhammed el-Bakır ile oğlu Cafer-i Sadık soyundan gelen Kadiriye Tarikâtı Sufilerinden ʿAbd-Allah Yefâ’î’nin hem müridi hem de halifesi olan Sünnî Şah Ni’metullah-i Velî (Nûr’ed-Dîn Kirmanî) tarafından Sünnîlik mezhebi itikâtlarına uygun olarak temelleri atılan, daha sonra ise Ömer ibn Hattab'ın katledildiği Zilhicce ayının yirmialtıncı gününü karnavalımsı bir bayrama dönüştürerek kutlayan İran Şahı I. İsmail'in Safevîler dönemi İran’ında Şiîliği resmî devlet dini haline getirmesi neticesinde mecburen Şiîliği kabullendiğini ilân etmek zorunda kalan On İki İmamcı sufi/tasavvufî tarikât.
Şah Ni’metullah-i Velî (Nûr’ed-Dîn Kirmanî) adıyla da bilinen 14.yüzyılda yaşayan Emir Nûr’ed-Dîn Ni’metullah bin Mir Abdullah adlı mutasavvıf tarafından kuruldu. Şah Ni’metullah-i Velî'nin oğlu Burhan’ed-Dîn Hâlilullah tarafından 15. yüzyıldan itibaren Hindistan'a yayılmaya başlamıştır.
İmâmları olan Mûnis ʿAli Şad Zu al-Riyasetin’in 1953'de vefatı üzerine tarikâtın liderliğini Dr. Javad Nurbakhsh üzerine almıştır. İran İslam Devriminden sonra ise yurt dışına iltica eden İranlılar tarafından Avrupa ve Amerika'ya da yayılma olanağı buldu. 1980 yılında İran'da 50,000 ilâ 350,000 arasında bir taraftar kitlesine sahip olduğu tespit edildi
BAHAİ DİNİ:
Bahailik (Farsça: بهائیت Bahá'iyyat, Arapça: بهائية Bahá'iyya, Esperanto: Bahaa Kredo), bütün insanlığın ruhani birliğini vurgulayan tek tanrılı bir dindir. Üç ana prensip Bahai öğretileri ve itikadı için bir temel oluşturur: Tanrı birliği yani tüm yaradılışın kaynağı olan tek bir Tanrı vardır, din birliği yani tüm büyük dinler aynı ruhani kaynağa sahiptirler aynı Tanrıdan gelirler ve insanlığın birliği yani bütün insanlar eşit yaratılmıştır, çeşitlilik içinde birlik ile bir araya getirilmiştir; ırkların ve kültürlerin bu çeşitliliği takdire ve kabule değer görülmelidir. Bahai İnancının öğretilerine göre insanın amacı dua, tefekkür ve insanlığa hizmet yoluyla Allah'ı tanımayı ve sevmeyi öğrenmektir.
Bahailik 19. yüzyılda Bahaullah tarafından İran'da kurulmuştur. Bahaullah, Babî hareketiyle olan ilişkisi sebebiyle hapsedilmiş ve İran'dan Osmanlı İmparatorluğu'na sürgün edilmiştir. Öldüğü zaman, kırk yıldan fazla bir süredir resmi olarak hâlâ ev hapsinde idi. Din, oğlu Abdülbaha'nın önderliğinde Avrupa'da ve Amerika'da ilerleme kaydetti fakat doğduğu yerde, o zamanın İran'ında halen yoğun bir zulme maruzdu. Abülbaha'nın ölümünden sonra ise Bahai toplumunun liderliği, bir kişiden hem seçilmiş yapılar hem atanmış kişilerden oluşan bir idari düzene evrilerek yeni bir safhaya girdi. Bugün dünyada 200'den fazla ülkede 5 milyonun üzerinde Bahai olduğu tahmin edilmektedir.
VEDA VE UPANİŞAD:
Veda; Hint düşüncesinin en eski kaynakları Veda metinleridir. Bu metinler daha çok dini
karakter taşımakla birlikte felsefi yaklaşım ve yorumlamaları da içermektedir. Vahiy
olarak kabul edilen ve özellikle dini ritüelleri ve mitolojik öğeleri barındıran bu
metinlerin, aynı zamanda genel Hint yaşayışını ve felsefi düşüncesini derinden etkileyip
yönlendirdiği söylenebilir.
Veda metinlerinden sonra oluşturulmuş olan Upanişadlar’ın ise felsefi çabaların
ürünleri olmaları bakımından hem Hint kültürünün, hem de insanlık tarihinin en eski
metinleri olduğu söylenebilir. Temeli Veda metinlerine dayalı olan, fakat daha çok
kurgusal teorileri içeren Upanişadlar, Hint düşüncesinin seyrine farklı bir yön
kazandırmışlardır. Hem geleneğe bağlı kalan, hem de geleneğin birçok yönüne eleştirel
yaklaşıp düzenlemelerde bulunan bu metinler, daha sonra Veda metinleriyle yapılan bir
uzlaştırma çalışmasıyla, Hint düşüncesinin esas geleneğini oluşturmuşlardır.
KARA BORAN FIRTINASI:
Çöllerde gündüzü geceye çeviren fırtına. O kadar yoğun olurmuş ki önünü bile görme şansın yokmuş.
DİNDEN DÖNME ( MÜRTED )
Arap dili sözlüklerinde; “dönmek; geri çevirmek, kabul etmemek” anlamlarındaki redd kökünden türeyen ridde ve irtidat, fıkıh terimi olarak Müslüman bir kişinin kendi isteğiyle İslâm dininden çıkmasını ifade eder. İrtidat eden erkeğe mürtedd, kadına mürtedde denilir.
ARSAK KRALLIĞI:
Doğu Anadolu'da ve Kafkasya'da MÖ 150'li yıllarda kurulan bir Ermeni devletti. Arsak Krallığı'nın merkezi, bugünkü Ermenistan sınırları içinde yer alan Armavir´di. Krallık sınırları batıda akan Murat Nehri´ne kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı. Arsaklılar, daha sonra Muş yöresine kadar ilerlemişlerdir. Krallık, İran ve Azerbaycan bölgesinde giderek güçlenen Partlar karşısında ağır bir yenilgiye uğrayarak yıkılma sürecine girmiştir. Ancak tahta geçen Kral Tigran ülkesini tekrar güçlendirdi ama ülkenin ismini değiştirerek Tigran Krallığı´nı kurdu. Böylelikle Arsaklar tarihe karıştı.
GNOSTİSİZM:
Gnostisizm, Antik Mısır hermetizmini, Antik Yunan ezoterizmini, İbrani geleneklerini, Zerdüştçülüğü, bazı Doğu geleneklerini ve dinlerini, Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen, birçok tarikâtın benimsediği mistik felsefeye verilen genel addır.
MUSA EL-KAZIM:
Musa el-Kâzım bin Câʿfer es-Sâdık, 12 İmam'dan yedincisidir.
KARMATİLER:
Genel kabule göre Karmatîler 255 (869) yılında Abbâsîler’e karşı düzenlenen Zenc isyanı sırasında ortaya çıkmışlardır. Hareketin kurucusu olarak kabul edilen Hamdân, Sâbiîliğe mensup olup Kûfe yakınlarındaki Dûr köyündendir ve büyük ihtimalle 264’te (877-78) Abdullah b. Meymûn’un yahut oğlu Ahmed’in dâîlerinden Hüseyin el-Ahvâzî’nin telkinleriyle İsmâiliyye hareketine katılmış, onun ölümünden ya da Sevâd bölgesini terketmesinden sonra İsmâiliyye’nin o bölgedeki dâîsi olmuştur. Ancak Karmatî hareketi onunla sınırlı tutulmamış, döneminde veya daha sonra çıkarılan bütün ayaklanmalar Karmatîler’e mal edilmiş, bazen de Fâtımî-İsmâilî hareketi Karmatîlik olarak nitelendirilmiştir.
DANYAL PEYGAMBER:
Danyal Peygamber, 2. Babil Kralı Nebukadnesar (MÖ 605-562) zamanında yaşamış, Yahudileri Babil esaretinden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir. Rivayete göre; Babil Kralı rüyasında İsrailoğullarından gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını görmesi üzerine İsrailoğulları'ndan doğan erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu nedenle Danyal Peygamber doğunca, ölümden kurtulması için dağ başında bir mağaraya bırakılmıştır.. Mağarada bir erkek ve bir dişi aslan himayesinde büyüyen Danyal, delikanlı olunca kavmi arasına karışmıştır. Bir kıtlık senesinde Tarsus'a davet edilen Danyal Peygamber'in Tarsus'a gelmesiyle birlikte bolluk olmuş. Bu nedenle Danyal Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş, ölünce de Tarsus'ta şimdiki Makam Camisi olarak anılan yere gömülmüştür.
Hicri 17. yılında Hz. Ömer devrinde Tarsus fethedilince Danyal Peygamber'in mezarı açtırılmış burada büyük bir lahit içerisinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı uzun boylu bir ceset görülmüştür. Cesedin Yahudiler tarafından çalınmaması için, Hz. Ömer'in emri üzerine önceki yerine gayet derince defnettirilip üzerinden de Berdan Nehri'nden gelen ufak bir çayın suyunu kabrin üzerinden geçecek şekilde akıtıp hiç kimsenin kabre el sürmeyeceği şeklinde emniyete alınmıştır. Nitekim caminin son tamiratı sırasında çok derinlerde caminin arka ve alt kısmında suyun giriş yerinde gayet kalın ve gayet muntazam mazgal demirleri çıkmıştır. Danyal Peygamberin cesedi, bu mazgallardan geçen suyun çok aşağısındadır. Söz konusu alanda yapılan kazı sonucu mezar ortaya çıkarılmış ve çevre düzenlemesi yapılarak 2014 yılından itibaren Danyal Peygamberin Kabri olarak ziyarete açılmıştır.
Danyal Peygamberin Yüzüğü : Başından geçen maceraların sembolü olarak parmağındaki yüzüğün taşına biri erkek olan iki aslanın arasında bulunan genç bir çocuğun dişi aslan tarafından sevilmesi işlenmiştir.